Bazen kimsen olmaz, olur da olmaz gibi hani. Kimsemin olmadığını hissettiğim anlar klasik teselli cümlelerinden kaçtığım zamanlardır. Birinin sana derdini anlatması da zordur, ne tepki vereceğini tam olarak bilememek, ne söyleyeceğini şaşırmak, bunlar zor şeyler.
Şu an ağlamak istiyorum mesela ve içimi dökmek için sarılabileceğim tek yer burası, eskiden kağıda yazardım da buraya yazmanın hissi farklı, hem herkes buraya yazınca okuyor ve beni anlıyor gibi hem de hiçkimse okumuyor sanki benden başka.
Ağladığımı söylemekten çekinmem, hatta eğer üzüldüğümde, sinirlendiğimde ağlayabiliyorsam bu sonradan rahatlayıp kendime geleceğimi gösterir. Bu kez ağlayamıyorum, onun yerine titriyorum, öfkeyle korku arasındaki bi çizgideyim. Kapı çarpma sesleri, soğuk, buz gibi bi aura ve gölgeleri öfkenin, of! Anlatamam şu anki ortamı, tek ait hissettiğim yer odam benim, sadece odam, başka da hiç bir yer değil. Evi"m" değil. Benim evim odam, sadece burası. Çıkamıyorum buradan.
Kapılar çarpılıyor evde, kendi kendine değil, öfke, birikmiş öfke çarptırıyor onları, şiddetle, hışımla çarpıp duruyorlar. Onlar gürültü yaptıkça ben deliriyorum, ellerim titriyor, benim de öfkem kaçıcak bir nokta arıyor, içimden fırlayıp gürültü yapmak istiyor, tıpkı onun yaptığı gibi.
Olay yoktur ortada bazen, yokluktur tek sorun yani içinize gizleyip dışa vuramadığınız hariç, somut olarak göze batan bir sorununuzun olmaması yüzünden sizin bir şeye kızamamanız, öfkenizi özgür bırakacak nokta bulamamanız. Ufacık bir ana anlam yüklersiniz o zaman işte, öfkelenmek için olmadık imgeler uydurur ve sinirinizi ordan çıkarırsınız. Ellerinizden fışkırır öfke, ya da gözlerinizden, dudaklarınızdan, hortum şeklini alır, gürültü yaratır ve en sonunda kalp parçalarsınız, ilk önce de kendinizinkini sonra en yakınlarınızınkini.
Sustum ben, bekledim, sakince, görmemek imkansız olduğu halde yumarak gözlerimi o anki kızıl gerçekliğe. Biliyordum çünkü, öfke sese duyarlıdır, anlamları önemsemez ses duydu mu üzerine yürür, sakinlik ise bulaşıcıdır, su gibi, bi noktaya boşaldı mı yavaş yavaş etrafa yayılır. Yok, öyle olmadı bu kez, kaçtım ben de o kızıl gürültüden ve tek ait olduğum yere sığındım. Kimse yanımda değil, yalnızım, her zaman olmam gerektiği gibi, en azından unutturacak biri yalnızlığımı, yok o da yok, herkes göründüğüm gibi sanacak beni. Umursamaz, kaygısız, dertsiz, neşeli, "ergen". Şu an yaşlıyım ben, tahmin edemeyeceğiniz kadar yaşlı hissediyorum. Yorgun, aciz ve yaşlanmış. Yarın kalkıp gülümseyeceğim yine, akşam dışarı çıkıp çocukça eğleneceğim, geyikler yapıp herkesi herşeyi ti'ye alarak. Dalga geçileceğim ve geçeceğim elbet. Nasılsın? N'aber? Sorularına "Çok iyiyim" diyeceğim. Kim kanıtlayabilir ki aksini? Ben iyiyim, çok iyiyim.
Playlist yapmak isterdim. Yok yapamıycam, kendime saklıycam bu sefer dinlediklerimi. Zaten, kimin umrunda ki?