24 Aralık 2011 Cumartesi

Love Etc.

Herkes yalnız. Herkes mutsuz. Herkes şikayetçi.

Hepimiz o kadar kendimize kendimizi ispatlama, başkası tarafından özel olduğumuzun hatırlatılması derdindeyiz ki birlikteliğin anlamını unutmuşuz. Rekabet hayatımızın bu kadar içine işlediğinden beridir belki duygusal ilişkilerde bile tüketim psikolojisine bürünmüş gidiyoruz. Aşk böyle bir şey miydi? Hırsla aşkın ayırdına ne zaman varamaz olduk biz.

Ulaşılmazı çekici bulmak, elde etmek için çabalamak zorunda olunana yönelmek, hırslarımızın kölesi haline gelip sonra buna aşk/hoşlantı adını vermek ne kadar mantıklı? Aşkın doğasında elbette yüceltmek, kendinden parçalar eklemek ve bir illüzyon yaratmak vardır. Fakat, elde edilmesi zor olanın peşinden koşmak gereksiz egosal bir savaştan fazlası değildir.

Kime neyi kanıtlamaya çalışıyoruz ki? İş hayatımızda hedeflerimize ulaşmak için bu psikoloji içine girmeye mecburuz belki ama sevgi, aşk gibi saf duyguları buna alet etmek hiç de hoş gelmiyor kulağa.

İki yanlış var bu işte, herkesin etkilendiği ama kimsenin elde edemediği imajını veren birini kazanma isteğinin altında yatan iki kocaman yanlış.

İlki kendimize duymamız gereken inancı, gereksiz bir hırsla donatarak başkasına odaklamak. Birey, kendine gereken değeri vermediği, hayatının merceğine kendisini yerleştirmediği sürece bu boşluğu doldurmak için kendisine değerli olduğunu hissettirecek başka şeylerde/kişilerde çare bulmaya çalışır. Ki genelde bu çabanın karşılığını hiçbir zaman alamıyoruz, aksine özgüvenimizi ve kendimize saygımızı yitiriyoruz. Kısaca hırslarımızın kurbanı oluyoruz.

İkincisi ise diğerini de kapsayan, kendimize ve çevremize kendimizi kanıtlamak zorunda olduğumuz yanılgısı. Eğer fazla talep edilen ama elde edilmesi zor olanın bizim olmasını sağlarsak çevredekilerin imrenmesine neden olup, kendimize başarabildiğimizi ispatlamış oluyoruz. Ne büyük bir yanılgı, asıl kayıp başkalarının bizim hakkımızdaki düşüncelerini bizi yönlendiren tekerlerin başına yerleştirmemizle başlıyor. Hayatımızdaki hiç kimseye onlardan farklı ya da üstün olduğumuzu kanıtlamak gibi bir görevimiz yok oysa ki. Asıl farklılık benzerlikleri kabul etmekle başlar. Kendimizi sevip olduğumuz gibi kabul etmediğimiz sürece hiçbir şeyden tatmin olmayı başarmamız mümkün değil.

Varmak istediğim nokta şu. Aşkta oyun, hile, kazanan, kaybeden yoktur. Daha iyisi daha kötüsü de yoktur. Aşk bir kumardır, ya vardır ya yoktur. Garip bir kesinliği vardır. Hırsla çok fazla karıştırıyoruz aşkı. Aşk en iyiyi bulma değil, beklenmedikten en iyiyi yaratmaktır. Güzel yanı sizin aşık olunanı gördüğünüz haliyle başkasınınkinin çok farklı olmasıdır. Özel yapan budur onu. Herkesin hayranlık beslediğine, ulaşmak istediğine duyulan şey hırstır. Elde etme arzusudur. Asla aşk değildir. Bundandır aşkın gözünün kör oluşu zaten, bilinmeze duyulan açıklanamaz hislerin sürecidir aşk.

Aşık olun, sevin, içinizden geldiği gibi davranın. Karşılık görüp göremeyeceğiniz karşınızdakinin özgür iradesiyle alakalıdır. İlgisizliğe aldanıp da onu kovalayıp sonra da adına aşk demeyin ama. Yapmayın bunu.

16 Aralık 2011 Cuma

Within You, Without You

Hatırlamak. Hep gariptir hatırlamak. Aradığın hiçbir şeyi bulamadığın için dağınık çekmeceleri toplamaya benzer. İçindekileri çıkardıkça, boşalttıkça çekmeceyi, dokundukça içindekilere, önce duygularını anımsarsın. Bulduğun kağıtların senin aklına getirdiklerini canlandırırsın aklında. İmgelerden yola çıkarak bütün bir anıya gidersin. His önce kalbine dokunur, eğer dokunmazsa hatırlamazsın da zaten.

Hatırlayabilmek için unutmamak gerekir, sadece çekmecenin içine koymak, varlığını aklının bir köşesine yazmak gerekir ki, bir şekilde elini attığında dokunduğun şey hatırına gelsin. Kodluyoruz aslında garip bi şekilde beynimize bazı şeyleri. Bazen duyduğun bir cümle, bazen bir fotoğraf, ya da bir küçük eşya, bir resim, bir sokak, bir tabela, koku ya da. Herhangi bir imge kodladıklarımıza geri götürüyor bizi.

Hatırladım ben de. Çekmeceleri karıştırırken. Bir an bir sıcaklık hissettim kalbimde. Bir an bizi izledim aklımda. Bir an seni gördüm sadece. Kendime bakamadım, ama hayal ettim karşındaki çaresizliğimi ve aynı anda verdiğin garip huzuru bana. Sonra gözlerimin buğulandığını hissettim. Kapadım hemen çekmeceyi elimdekini bırakıp. Elini bırakmak gibi bir şeydi, ürperdim. Soğudu hemen kalbim. Üşüdüm biraz. Ovuşturdum gözlerimi. Sonra geçti.

Hatırladım. O anı yeniden yaşadık, senden habersiz. Sonra da kapandı çekmece. Önce bir siluet oldun, sonra da buharlaşıp gittin. Anladım. Unutmamışım, çünkü hissetmişim ben seni. Hemen kapattım o yüzden, ışık almasın diye çekmece. Sustum. Sildim de gözlerimi. Açmıyorum o çekmeceyi artık.


Dinleyebilirsiniz,

9 Aralık 2011 Cuma

Sadece Arkadaşız!

Sabah F.book'ta herkes paylaşmış, ben de izledim ''Why men&woman can't be friends'' adlı sevimli videoyu. Şimdi kendi fikirlerimi yazmak istiyorum çünkü gerçekten çok üstünde konuşulası, eğlenceli ve asla eskimeyen bir konu bu.

Kız ve Erkek, cinsel hiçbir şey söz konusu olmadan arkadaş olabilir mi?

Bu sorunun cevabı hem evet hem hayır.

Şu gerçek yadsınamaz ki, bir erkek genelde cinsel olarak çekici bulmadığı bir kadınla arkadaşlık kurmaz. Arkadaşı olan kadınla hiçbir zaman bir şey yaşamasalar bile onu cinsel olarak çekici bulmaya devam edebilir. Bunun illa hoşlantı olması ya da sevgi boyutuna geçmesi gerekmez, o biraz da o zamanki koşullara bağlı ve çok detaylı ele alınması gereken bir hikaye.

Kızlara gelince, en inkar edenimiz bile içten içe hak verecektir ki, bir kız her zaman çevresindeki her erkek tarafından arzu edilmek ister. Dolayısıyla kendisini cinsel olarak istemeyecek bir erkekle zaten arkadaş olmak istemez. Hep 'gay kanka' nın mükemmelliklerini anlatsa bile bir kadın, arkadaşı olan erkeğin, erkek gözüyle onu güzel bulduğunu ve beğendiğini hissetmekten çok hoşlanır.

Burda gizli anlaşma devreye giriyor. Kızlar beğenilmekten erkekler de beğendikleri kızın çevresinde olmaktan hoşlandığına göre, kız ve erkek kesinlikle arkadaş olabilir, olmalıdır da. Ama unuttuğumuz bir nokta var, zaten iki cins de kendi hemcinsleriyle olan arkadaşlıkları tarzı bir arkadaşlık istemezler hiç bir zaman karşı cinsle ilişkilerinde.

Kız muhabbeti döndüğünde anlayış gösterip yorum yapabilen erkek çekicidir, PES oynayan kız da ama şunu kabul edelim, aslında içten içe kız kıza ya da erkek erkeğe yapılır diye andığımız şeyleri karşı cinsle çok da paylaşmak istemiyoruz. Çünkü iki arkadaşlık arasında oldukça fark var. Olması da gayet normal, kadın ve erkek adı üstünde FARKLI iki cins.

Bu gizli anlaşma haricinde, karşı cinsten biriyle arkadaştan da öte olma, kanka/dost/kardeş olma diye bir şey söz konusu olabilir mi?

Bence, ancak bazı koşullar sağlandığında mümkün bu. Bu koşullar aranızda bir şey olmasına engel herhangi bir durum olarak özetlenebilir. Örnek vermek gerekirse, ideal kanka, arkadaşınızın sevgilisi, ya da sevgilinizin arkadaşlarıdır. Arkadaşlık ilişkisi zaten başka hiçbir ihtimal olmadığından dolayı başladığından sağlam dostluklar çok rahat kurulabilir.

Ne olursa olsun, kız-erkek arkadaşlığı her zaman daha ilgi çekicidir. İki taraf da bilmediği cinsi keşfetmekten hoşlanacağı için bu ilişkiler çok daha heyecanlı ve merak uyandırıcıdır. Dolayısıyla, kız ve erkek arkadaş olabilir ama kız-kız, erkek-erkek arkadaşlığından her zaman daha farklı ve özel bir arkadaşlıktır bu. Hoştur, güzeldir.

Henüz izlememiş olanlar için bahsettiğim video,




6 Aralık 2011 Salı

Haberin Yok Ölüyorum!

O beni kaybederken ben de onun olduğunu düşündüğüm adamla mutlu olma ihtimalini kaybettim.
O beni kırdığının farkına dahi varmazken ben onun aklımdaki imgelere ait olmadığını fark ettim.
O bensizliğe bilinçsizce adımını atarken ben de onu anılarımda son kez seyrettim.

Sevdiğim bir adam vardı, ben itiraf edemeden gitti. Sevdiğim bir adam, yokmuşcasına vardı aslında. Olduğu gibi görünmedi, ben de göründüğü gibi çizdim onu aklımda. Beynimde resmedilen adamı sevdim. Gün geldi, aklımdaki resmiyle o adamın gerçek görüntüsü uyuşmadılar. Ve o adam ölüp gitti.

O an inandım işte, yaşayan ölülerin varlığına. Yaşıyordu elbet. Basıyordu ayakları yere ve eskisi gibiydi, bakışları, kokusu, tavırları ve sesi. Ölmüştü ama aklımda, bir anda. Silinmişti yavaşça, çünkü varlığını tanımladığım şekline yakışmamıştı davranışları. Yaşıyordu, ama ölmüştü de aynı zamanda. Üstelik aklımda öldüğünden haberi bile olmadan.

Sonra, sıfatsızlaştı. O'ydu başta. Sonra kötü imgeler çağrıştıran adıyla anılır oldu. Eskidi adı, zamanla sadece beynimin ücra köşelerinde mezartaşı bile olmayan biri oldu. En yakından tanıdığın insan bir gün yabancı olur mu? O bunu başardı. Üstelik artık bir yabancı olduğundan bile haberi yoktu.


Şarkımız da geliyor;



Real Time Analytics