Hep farklıdır ya ilk karşılıklı aşk. Milat gibidir. Hatta gibi değil, aşkın miladıdır o ilk çok sevilen sevgili. Senin aşka olan tutumunu belirli ölçüde oluşturan, davranışlarını, ilişki karakterini oturtan. Üstelik bunu fark ettirmeden yapar o. Sen sadece geçmişin üstüne düşündüğünde farkına varırsın bazı şeylerin.
Bir adam vardı. Tesadüfen girdi hayatıma, ilk görüşte beğendim, çekildim. İkinci görüşümde hoşlandım, üçüncüsünde eleleydim. Karşılaştığımızda, ikimizin de sevgilisi vardı üstelik. İki yasak noktadaydık. Ben o an anlamıştım aslında, bir şeyin gerçekleşmesi gerekiyorsa, engellerin bir anda nasıl da yitip gidebildiğini. O çekimin karşısında imkansızlıkların olmadığını.
Bunu anladığım andan beri, asla oyunların, zorlama çabaların insanı olmadım. Aşkta kural olmadığını gördüm. Aşkta ve savaşta her şeyin mübah olduğu klişesinin doğruluğunu anladım. İki tarafın yeterince hissi varsa birbirine karşı, kavuşmalarında bahane ve engel olmazdı, olamazdı.
Ona karşı şeffaftım. Duygusaldım ve romantik. İçimde ona karşı hareketlenen duyguları bütün ahenkleriyle dışa vururdum. O duyguları yakan, onlara kıvılcımı veren ona, hep oldukları gibi aktarırdım o hisleri. Aşkımı, sevgimi, kıskançlığımı, öfkemi, hüznümü, sevincimi hep en çıplak haliyle sunardım ona ben. Bu kadar berrak, şeffaf duruşum yüzünden o gittiğinde çırılçıplak kaldım. Hiç duvarlarım, kalelerim olmadığından savunmasızdım yokluğunda. Yıkıldım, darmadağın, karmakarışık oldum, çok üşüdüm.
Sonra, donmaya başladı kalbim, duygularım da buz tuttu. Gözlerimden okunurdu her hissim; gözlerime kalın duvarlar ördüm, yüzüme betonlar döktüm. Porselen gibi oldu sonra yüzüm; gözlerim ise donuklaştılar, buz tutmuş bir göl gibi dibini göstermez oldular.
O savunmasızlık o kadar yaraladı ki beni, yepyeni bir savunma mekanizması geliştirdim sonraki ilişkilerimde. Taştandım artık. Duygularımı asla açmadım, iltifat etmeyi bile beceremez oldum. Yazılara hapsettim duygularımı, sadece kağıt üzerindeki kelimelerde ifade eder oldum kendimi. Kimseye hissederek ''seni seviyorum'' diyemez oldum. O kadar zordu ki dudaklarımdan duygularımın çıkması artık, duygusuz sıfatına sımsıkı sarıldım. Sevdiklerimi sevilmeme hissiyle besledim, kötü davrandım onlara, hep alaycı, umursamaz taraf oldum, üzdüm insanları.
Üstelik o ilk sevdiğim adamın intikamını almak için de yapmıyordum. Bunu farkında bile olmadan, kendimi korumak zorunda hissettiğim için yaptım. Sonradan gördüm hep yaptıklarımı üstelik. İş işten geçmeden objektif bakamıyordum.
Bunların nedenini ise bugün tarihe bakınca kavradım. 4 yıl geçmesi gerekti ama. Yine de sonunda kaynağı keşfetmeyi başardım. Hep neden böyleyim diye yalnız kaldığımda sorgularken savunma mekanizmamı oluşturma sebebimi buldum işte.
Artık kutlayacak nedenim olmadığı halde hatırladığım doğum tarihin sayesinde. İyi ki doğdun aşk denizime dökülen ilk nehir. Maritza. Ervos.
Onun anısına paylaşıyorum yine de;
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder