Bir adam var. Denizin tam ortasında duruyor. Karanlık. Gece ama yakamoz var, denizi gümüş bir pelerin gibi sarıyor. Saten parlaklığı var. Ve adam, denizin tam ortasında. Nasıl ortaladığımız şaşırtıcı ama öyle bir noktada ki adam, nerden bakılırsa bakılsın, her perspektifte ortadaymış gibi duruyor. Sanki kör noktadaymış gibi. Her yerin orta noktasında. Denizin tam ortası. Adresi hep orası olmalıymış gibi.
Kollarını kaldırıyor yukarı doğru. Su damlaları eritilmiş beyaz altın gibi. Her damla ayışığıyla başkalaşmış. Suyun şeffaflığı ışıkla sevişip gümüşü doğuruyor. İzlendiğinin farkında olup sanki refleks olarak kaldırıyor kollarını adam. Saçları hafif uzun. Dalgalı. Yine ışığın oyunları saçlarını parlatıyor. Gümüş ve siyah. Daha doğrusu gri beyaz ve siyahın her tonları var. Renklerin çaresizce ortaya çıkmaya çalışması gibi. Kuyruğa girmişler de itişiyorlar gibi. O kadar çok itiyorlar ki birbirlerini baskın olabilmek için sonunda simsiyah bir görüntü oluşuyor. Dominantlığın ağır basamadığı yerler daha gri. Beyaz yerler ise çarpışmanın geri teptiği ve renklerin zıtlaştıkları için boş bıraktıkları yerler.
Bir adam var. Bir de deniz var. Oysa kayalıkları unuttuk. Yırtıcı görünüyorlar. Sivri olduklarından ötürü. Her ayağa karşı bir tehditler. Adım atanı yaralamak için bekliyor gibiler çıkıntılarıyla denizden dikilen ve onu çevreleyen kayalıklar. Bu kadar tehditkarlarken insanların ilk dikkatini çeken şeyin denizin ortasındaki adam olması ilginç.
Kayalıklar aslında denizin dikenleri. Sanki manzaradan uzaklaşmaya devam etsek deniz karanlıktaki bir gülden farksız görünecek. Uzaklaştıkça şekilleri seçmeyi beynimize bırakmamızın ilginçliğini düşündürüyor aslında manzara. Her bakılan perspektifte ortada kalan denizin ortasındaki adam bakış mesafesi uzadıkça belirsizleşiyor. Artık gözlere inanmanın imkansızlaştığı noktalarda subjektif bir görüntüye dönüşüyor. İş beyinde yorumlamaya geldiği zaman her şey subjektif olmak zorunda zaten.
Herkesin soluduğu oksijen ne kadar stabil ve değişkenleri göz ardı edilebilecek bile olsa aynı sisteme sahip o kadar çok canlı organizmanın -insan gibi- gördüğünü yorumlama biçiminin bu kadar farklılık göstermesi çok enteresan.
Oysa orda ortada bir adam vardı. Denizin ortasında hem de. Kayalıklar bile dikkat çekmiyordu ilk bakışta. Perspektifin sabiti olan o noktada olması da çok tesadüfiydi. Birkaç dakikalık incelemeden sonra ilgi kaybettirecek kadar da sıradan bir manzaraydı. İncelendi. Kafanızı çevirdiğiniz anda birkaç gün sonra hatırlanmamak üzere akılda bir miktar kaldı. Bitti. Fotoğraf çekmek gibi. Üzerinde bu yazıdan bile fazla detayı fark ettiniz aslında. Ama konuşacak kadar yavaş düşünemediniz ki.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder