Geri dönme yazısı diyelim. Yine ne yazacağıma dair hiçbir fikrim olmadan klavyeyi parmaklarımın akışına bırakıyorum.
Az önce şu konu hakkında düşünüyordum. İnsan ne hissedeceğini seçebilir mi? Başka bir deyişle duygularımızın hükmü bizim elimizde midir?
Cevaptan çok emin değilim. Herkesin farklı bir mekanizması olduğunu düşünüyorum. Kimisi acı çekmeye meyilli. Kimisi ise önceden yaptığı ince hesapların ardından duygularını yönlendirip sonunda onlara olan hükmünü yitiriyor. Fakat bir noktadan sonra büyük çoğunluk artık mantıksal değil duygusal hareket etmeyi önleyemiyor. Duyguların ve mantığın ağır basması ise yine kişinin düşünsel yapısıyla ilgili.
Hayatımda örneklerini çok gördüm. Mantıksal olarak bildiğim insanların duygularına yenilişini ve büyük acılar çektiğini. Bir süre sonra bu döngünün seyretme şekli inkara dönüşüyor genelde. Duygu inkarı ve duyguları alaya alma olarak da özetlenebilir. Bir nevi kolaya kaçma. Yine de mantığı bir baraj duyguları da akıp giden su toplulukları olarak kabul edersek baraj çok da fazla dayanamıyor. Bir yerden o sular sızıyor mutlaka. Sızma şekli yine insandan insana değişkenlik gösteriyor. O kadar fazla parametre var ki, genelde tecrübe ve karakter odaklı olan, ele almak ve kesin bir cevap vermek hiç de mümkün değil o yüzden.
Duygusal insanlar -ki bu kısımda daha çok duygularını dışa vuranları ele alacağım- çok daha rahatlar mantıklarını ön planda tutma çabasında olanlara nazaran. Bunun nedeni iç dünyalarını bir şekilde boşaltabilmeleri benim kanaatimce. İçine atmadıkları, her türlü hislerini dış dünyayla paylaşıp, davranışlarına da rahatlıkla bunu yansıtabildikleri için ne kadar daha çok acı çektikleri izlenimini verseler de rahatlama yöntemleri çok daha kolay. Acı da mutluluk da ve herhangi benzer duygu da paylaşıldığı anda çözünme özelliğine sahip. Kendini ifade edebilmenin verdiği rahatlama hissi de buna tuz biber olacak nitelikte. Dolayısıyla duygusal insanların yoğun duygularını dışa akıtarak arınma yöntemleri aslında onları çok daha sağlıklı bireyler yapıyor olabilir.
Mantıksal insan duygularını herdaim içe mi atıyor peki? Yaptığı şeyin birazcık şu olduğunu düşünüyorum; duygulara mantıksal açıklamalar getirip, kendi kendine analiz etmeye çalışma ve aynı zamanda duyguları mantıken kişisel olarak kabul ettiğinden dışa vurmanın gereksiz olduğunu düşünme ve içinde halletmeye çalışma. Analitik bakış açısına sahip bir bireyin bu şekilde hareketi dışardan onu duygularını ikinci plana atmış gibi gösterse de içinde yaşadığı buhranların artışına yol açıyor olabilir. Duygu ya da mantık arasında mantığı seçen bir kişi, duygularını bastırmak için duygusal insanın yapmadığı fazladan bir çaba içine giriyor. Bu ekstra çaba çok daha yorucu ve aslında gizli bir duygusallık yarattığından çok daha tehlikeli. Çünkü esasen bir erteleme hali söz konusu. Bu erteleme ne kadar önlem alma gibi gözükse de o duyguların sızma şekli çok daha farklı oluyor. Bu tarz insanların daha çok sanata yöneldiğine dair bir düşüncem var.
Bu durumda şunu da söyleyebiliriz ki, aslında her insanın duygulara sahip olmak zorunda olduğunu düşünürsek mantıksal insanlar da aslında gizli duygusallardan oluşuyor. Hayatlarında verdikleri mantıksal kararlar çok daha yararlı gözükse de duygularını içlerinde yaşayıp dışarı yansıtmak konusunda başarısız ya da isteksiz oluyorlar. Sızma noktası ise bahsettiğim gibi sanat. Sanat duyguların en iyi ifade edildiği yer olduğundan bu yöntem bir kaçış gibi gözükse de çok daha değerli olarak görülebilir, görülmeli de. Bu konuya eğilimi olmayanların ise işi çok daha zor bence.
Sen hangi taraftasın peki diye sorarsanız, kendimi yeterince ele verdiğimi düşünüyorum. Daha fazla detaya inmek isterdim ama tartışmak isterseniz herdaim kapım açık. Daha fazlası yazının okunulabilirliğini düşüreceğinden dolayı son bir şarkıyla günü kapamak isterim.
Godspeed! You Black Emperor - Athennas To Heaven
http://www.youtube.com/watch?v=5MQIeIeQUcY
YanıtlaSil