29 Kasım 2011 Salı

Zemini Meçhul Bir Yer

Umudu öldürmeye kıyamadılar. Ayaz bedenlerine değil ruhlarına vuruyordu. Söndürmeye korktular umudun bitmeye yaklaşan mumunu.

Umudu öldürmeye kıyamadılar. Göz aklarına kan kırmızı damarlar çizen yaşlarda bile sakladılar damla damla belkilerini, acabalarını.

Umudu öldürmeye kıyamadılar. Sözlerindeki yalanlar gözlerine değemedi. Bakışmaktan kaçsalar bile kalpleri kaçamayacak kadar içlerine işlemişti.

Umudu öldürmeye kıyamadılar. Öfkesinin çığlıklarıyla gururunu besledi kız, sessizliğe döndüğünde ise sustuklarıyla başbaşa kaldı. Isınmak için umudun mumunu yaktı. Tereddütlü ama kararlı.

Umudu öldürmeye kıyamadılar. Tepkisizliği seçti oğlan, hayal kırıklığını parça parça bölüp kaburgalarının arasına kafesledi. İçinin daraldığını hissetti. Canı yandı ama cümleleri umarsızdı.

Umudu öldürmeye kıyamadılar. Kız hançeriyle yaklaştı, titredi elleri, geriye döndü adımları, onu uzaklaştırdı. Erkek meşaleye davrandı, ateşten gözleri acıdı, denedi, direndi bir müddet ama yapamadı.

Umudu öldürmeye kıyamadılar. Pişmandı kız, erkek ise inatçı. Yorgundular. İçlerindeki gerçekliği susturup, dışa vurdular yalanı. Suskundular hep, ve artık yalancı. Üstelik kendileriydi kandırdıkları.


Not: Her Zaman Kaybettik Sen ve Ben 'in devamı olduğu doğrudur.

Ben olsam dinlerdim;


27 Kasım 2011 Pazar

Güne Kahveyle Başladım

Benim düşünselim şarkılar. Anılarımı şarkılara hapsediyorum. Sonra onları dinleyip anılarımı hatırlıyorum.

İlhamım da şarkılar aslında. Melodilerden kelimeler, kelimelerden cümleler kuruyorum. Bazen de sözlerin aklımda uyandırdığı imgelere öyküler yazıyorum. Hikaye karakterleri yaratıyorum kafamda, bir süre kendi hayatımı bırakıp onlar oluyorum.

Onların hislerini yaşayıp, onların cümlelerini kuruyorum. Her duyguyu tadabiliyorum böylece, hissetsem de hissetmesem de. Yarattığım karakterler ve kurguladığım öykülerde yaşıyorum.

İşin ilginci ise, çoğu zaman daha güzel kurgularda yaşamak, gerçekten daha yaşanası. En azından hissedilen acının dozunun kontrolü sende hala. Mutsuz sonlar bile can yakmaz kurgularda.

Tıklayın buna Bu şarkıda bi anım var ve anlatacağım bu sefer, (entersan bir şey beklemeyin çok sıradan)
'teoman konseri, hacettepe. aşıktım ben o zamanlar bi adama. bir yıldan fazla oluyor. şimdi o insanla görüşmüyorum da pek. umrumda da değil, aşk böyledir, söndü mü bi kere, küllerinden imkansız bir daha doğamaz. herneyse, birbirimize şarkı seçiyorduk 2 kız arkadaşımla. zaten o kadar komikti ki, 3ümüz de aynı tayfadan elemanlardan hoşlanıyorduk. hoşlanma demeyelim de ben fazlasıyla aşıktım çünkü. evet körkütük. bana da bu şarkıyı uygun görmüşlerdi. sizi anlatıyor demişlerdi. doğruymuş da fark ediyorum şimdi, en azından birkaç cümle tutuyor ya işte o bile yetmiş bana. o zamandan beri ne zaman dinlesem o anı tekrar yaşıyorum. düşünselim olan bildiğim şarkıları koyduğum gümüş kaba bu şarkı da böyle girmiş oldu böylece.'

24 Kasım 2011 Perşembe

Şair Beni Kıskanır!

Seversen şair, sevilirsen şiir olursun.

Şairin adı hatırlanır. Mısralarda anlatılan okuyana göre isim değiştirir daima.

Şairsen seversin, sevdikçe de ürün verirsin. Sevilmekten üstün tutarsın sevmeyi, sevdiğinden çok sevgine değer verirsin. Sevginin hatrına sevileni yüceltirsin ve birkaç kelimeden oluşan ahenk dolu mısralara onu esir edersin.

Şiirsen sevilirsin, sevildikçe değerlenirsin. Sevilmenin küstah bencilliği vardır üzerinde, doyumsuzsundur. Kelimeleri usta parmaklardan hışımla çekerek katarsın koleksiyonuna. Sevilmeyi sever, dans edersin satırlarının ahengi vurdukça dudaklara.

Okuyucuysan aynaya bakmak için okursun şiiri, bulanık göstereni sevmezsin, kendi gözlerindeki netliği vurgulayandan etkilenirsin. Şiire hayran olup şairi takdir edersin, sonra kabullenirsin, şair şiiri sen okumasan da şair, ama şiir şair olmadan var değil.

Ve yalnızca tek bir koşulda, sevginin en yüce duygu olduğunun kabulünde olduğunda seversin bir şiiri. Çünkü her şiirin temel malzemesi, anasıdır sevgi.


Şiir deyince saygı duyduğum şairlerden Atilla İlhan'ın çok sevdiğim şiirinin şarkı hali,


Yaşar - 5 Dakika Bekle Git

23 Kasım 2011 Çarşamba

Şarkılarda Düşünmek

Bazı şarkılar var. Aklımda, kalbimde, kocaman bir yer verdiğim. Melodileri, ritimleri ve sözleriyle hayatıma, duygu durumuma hükmeden. Dinlediğimde belirli duyguların içime işlemesini sağlayan, kimi zaman bir şeyler hatırlatan, kimi zaman hayal kurduran, kimi zaman sorgulatan.

Bazı şarkılar var. Diğerlerinden ayrı. Benim hissettiklerimi sadece bana hissettirdiğine emin olduğum. İçinde kendime dair bir şeyler bulduğum. Sevdiğim şarkılar değil, aşık olduklarım. O yüzden de sevgilim gibi sevdiğim. Sahiplendiğim, bağlandığım, kıskandığım, koruduğum, özlediğim, bırakamadığım.

Sırası karışık, aklıma geldikçe yazdım sıralayamadım ki zaten sıraya koymam imkansız, hepsinin yeri çok ayrıdır bende. Bi de kesin unuttuklarım var mutlaka. Ekleyeceğim eksikleri fark ettikçe.



Bi de değiştirmeye üşendim de
Bat For Lashes - Daniel olcak o :)


16 Kasım 2011 Çarşamba

Her Zaman Kaybettik Sen ve Ben

Konuşacak bir şey kalmadı. Fazla uzun sustular birlikte. Akıllarında dillendirdikleri cümlelerin trafiği o kadar yoğundu ki. Dudaklarına ulaşamadan duyguları tattı ölümü. Kocaman bir çarpışmaydı. Oysa ses bile çıkmadı.

Konuşacak bir şey kalmadı. Kızın içinde ölü bir sevda, erkeğin ise gururuna sarıp boğarak öldürdüğü bir aşk kaldı. Yaşanmamışlıkların kefenine sarılı bir aşk. Cinayet için ikisi de suçu üzerine almadı. İnkar birlikte susmak kadar kolaydı.

Konuşacak bir şey kalmadı. Öyle ki bir daha birlikte sessiz bile kalamadılar. Birlikte olmaları susma nedenlerine bağlıydı. Bunu fark ettiklerinde ise bunca süre görmezden geldikleri zamanı küstürmüşlerdi çoktan. Zaman büyüsünü alıp kaçtı.

Konuşacak bir şey kalmadı. Acıklı olan ise konuşacak bir şey kalmadığını bile birbirlerine itiraf edemeyecek kadar uzak olmalarıydı. Kız çekingendi, erkek korkak. Sustular. Bu sefer ayrı ayrı.

Not: 'Sözler Kimin Umrunda' nın devamı gibi olduğu doğrudur.


Okuduktan sonra tam olarak canınız bunu çekebilir, klip de izlenmeye değer.

15 Kasım 2011 Salı

Gözlerinin İçine Başka Hayal Girmesin!

İnsan her içinde bulunduğu an farklıdır bir an öncesinden. Yeni bir fikir, yeni bir duygu belirdiği an kafasında, başkadır artık o kişi, başkalaşmıştır.

Anları denk getirebildiğinde iki insan, mutlu olurlar. Mutluluğun anlık olmasının sırrı burda. O anki ben'le o anki sen aynı duyguları paylaştıklarında ortaya çıkan enerjinin önünde hiçbir önyargı, korku, şüphe durmaz, duramaz.

Bakışlardır hafızamıza en çok kazınan, gerisi hafif detaylardır, bakışların kesiştiği anda arka plan anı aklımıza kazımak için diğer duyuların da etkisini ortaya çıkarır. Koku, sesler, görüntü. Ama iki benliğin kesişmesini sağlayan en önemli noktadır bakışlar. Gözler kişinin aynasıdır. Akıldan geçenlerin, o anki benliğin dışa vurum noktası, beynin en görünür, dışla bağlantı kuran parçasıdır gözler.

O yüzden birinin gözünün içine bakarak konuşmak, o ışıltıların birlikteliğini sağlamak iki insanın birbirini hissetmesini sağlar. Gözlerin birbirine dokunması iki tenin temasından çok daha değerlidir. Bakışları okumak, dudakları okumaktan çok daha anlamlıdır, dudaklar yalan söyler, gözler söyleyemez, beceremezler.

İçe işleyen bakışlardır, sarılan, öpüşen, sevişen, konuşan, anlaşan onlardır. Özlenen bakışlardır, anlatılan bakışlardır, sevilen bakışlardır, aşık olunan bakışlardır. Akıl ruhu temsil eder, gözlerde hayat bulur, ruhları birbirine düğümleyen bundan dolayı bakışlardır. İki kişi arasında kalan tek sır gözlerin paylaştığıdır.

Ne de güzeldir üstelik, aşık olunanın, sevilenin gözlerine bırakmak kendini. O gönüllü teslimiyet. Bakışlarının parmaklıklarına hapsolmak. Saklanan duyguları gözlerden ele verir olmak.


Size bugün bu şarkıyı ithaf ediyorum,


13 Kasım 2011 Pazar

No Speech!

Rahatlayamazsın bazen. Huzurlu hissedemezsin. Kafan ağırdır, ne boşaltabilirsin ne de taşıyabilirsin, kaldırabilirsin. Hiçbir şey yapmak istemezsin. İçinden gelmez çünkü, içindeki sıkıntıya sebep veren düşüncelerden kaçamazsın. Aklınla mantığınla değil de kalbinle düşünürsün. Sadece beyniyle düşünmez insan çünkü. Öyle çarpar ki bazen kalbin, ritimlerini sayarken sana kendini anlatırken bulursun onu.

Konuşamazsın da kimseyle. Kendinle bile konuşmanın etki etmediği o an, kiminle konuşabilirsin ki? Başkasına dair hissettiklerin, o bilmediği sürece ruhuna kabus gibi çöker. Anlaşılmak istersin, onun tarafından ama anlatamazsın kendini, sustukça kılçık gibi saplanır boğazına anlatılmayanlar, bütün acı hafifçe yayılır heryerine ve sen kıpırdayamazsın bile. Yutkundukça nefret edersin boğazına batan o kılçıklardan, nefes almak bile istemezsin bir müddet sonra.

Korkarsın, kaybetmekten korkarsın. Biri alıp götürecek, onun senin kalbine yaptıklarını ona yapacak diye ödün kopar. O sana ait değildir elbette, ama bir parçasını kendine bulayıp içine saklamışsındır, onun kalbinin uzak olması çekilir dert değildir ki. Kıskanırsın o yüzden. Onun aklına girme tehlikesi gördüğün herkesi. Güzel, çirkin, aptal, zeki fark etmez. Senin ona hissettiğini başkasının da ona duyması sanki sıradanlaştırır senin duygularını gibi bi hisse kapılır hepten delirirsin. Hiç de bir şey yapamayacağını da bilirsin üstelik. Tasma takıp onun yüreğini kendine kenetleyecek halin yok ya. Kanatları var onun da, uçup giderse seyredersin uzaklaşıp küçülmesini anca.

Bazen ellerini uzatmak istersin, ulaşmak ona. Ve o kadar zordur ki, onun sıradan bir şekilde, koşullar yüzünden bile, olmaz demesi, yanında olma isteğini geri çevirmesi, çok farklıdır. Bir anda aydınlık olan hava kararır. Az önce içinde huzur bulduğun mekan çirkinleşir. Bulunduğun durum rezalettir artık, zaman anlamsızca akıp geçecektir. O yoktur, gelmeyecektir ne de olsa. Onun eksikliğini ne tamamlayıp seni mutlu edebilir ki? Çağırdığında gelmemesindense, bırak hiç çağırma ki o anla yüzleşmek zorunda kalma dersin. Kaçarsın işte. Korkuyorsundur ne de olsa.

Bir şarkı tutarsın, onu dinler düşünürsün, canını yakarsın gereksiz yere. Öyle ki onu düşünürken sanki yanındaymış hissi bile heyecanlandırdığından seni, acıdan bile keyif alabilecek hale gelirsin. Seni çok kolay üzdüğü gibi, çok kolay mutlu da edebilir üstelik, tek bir cümlesi, bir adımı sana doğru, içini ısıtır, ne kadar ayaz olursa olsun hava, sıcak basar sana. Yaptığı sıradan bir şey bile olsa, sırf o yaptığı için özeldir, sevmediğin bir şey bile söylese sana, o söylediği için hoşlanırsın, hatta seversin. Onun ses tonuyla söylenen her cümle inci gibi değerlidir senin için. Ona ait olduğunu bildiğin her şey büyüleyicidir, sevilesidir. En az onun kadar.

Delirirsin. Gururunla aşkın kavga eder dururlar, kendine engel olursun. Susarsın, beklersin, delirirsin beklerken, onun da öyle olmasını dilersin içten içe, önemli olduğunu hissettirebilecek tek kişidir belki de sana. Ama yapmaz işte. Susar. Senin içine işleyen canını yakan o buz gibi havadaki çırılçıplak halin onda yoktur. Yanarsın, kanarsın, ağlarsın, bazen göz yaşı bile akıtamazsın. Dışardan gayet sağlam dururken içinin kan revan içinde olması ne yaman bir çelişkidir öyle. Susarsın ama. Onunla aklında saatlerce konuşup yüzüne susarsın. Hatta o her hareketini ezberlediğin gözlerine bile bakmazsın. Bakmana gerek mi var sanki. Aklına kaç kere kazımışsın. Bilmez ama o. Susarsın. İçini kanatarak, gülümser ve susarsın işte.


Buyursunlar;

Cemiyette Pişiyorum - Senden Sonra Ben



Sözler Kimin Umrunda?

Birlikte sustular. Konuşacak çok şeyleri olduğu için dökülmedi kelimeler, yutkundukça düğümlendi boğazlarında.

Birlikte sustular, ayazda yürürken. Bakışmadılar bile. Oysa ikisi de görüyordu birbirini. Kalplerine bakmaları yeterliydi.

Birlikte sustular, ayazda yürüyüp ısınmak için en yakın mekana yönelirken. Temas etmedi tenleri. Soğuk yeteri kadar titretiyordu zaten içlerini.

Birlikte sustular, ayazdan kurtulup mekana adım attıklarında. Kız otururken de sustular, oğlan kızın oturması için sandalyesini çekerken de.

Birlikte sustular. Aslında susmuyorlardı, birlikte sessiz kalıyorlardı. Aynı sözcükler akıllarında uçuşurken dillendirmeye korkuyorlardı.

Birlikte sustular. Kız çekingendi, erkek korkak. Kız havalı tavırlarının arkasına sığınıyordu, oğlan kızın duvarlarını yıktığı an enkazın altında kalmaktan kaçıyordu.

Birlikte sustular. Kahvelerini yudumlarken düğümlenmiş sözcüklerini daha da derinlere gömdüler. Midesi kasıldı kızın. Kalbini yaktı kahve erkeğin.

Birlikte sustular. Sohbet ettiler saatlerce, ama hisleri suskun olduğu sürece, aslında, tek bir kelime bile konuşmadılar.


Bütün gün dinledim, hatta birkaç aydır en çok dinlediğim şarkı kendileri.

3 Kasım 2011 Perşembe

Bana Göre Değildi.

Hiçbir şey yapmadı.
Elini saçlarında gezdirdi öylece.
Dalgındı biraz, düşünceli,
Saçlarına uğrayan parmakları
Beynindeki hareketli düşünceleri
Tarayıp geçtiler, kayıtsızdı elleri.

Hiçbir şey yapmadı.
Düşünceli bakışlarını usulca
Benden uzağa dikmekten başka.
Derindi biraz düşünceleri
Ve sanki biraz bulanmıştı beyni.

Hiçbir şey yapmadı.
Kafasını hafifçe sola eğmişti
Elleri saçlarına gittiğinde.
Göğüs kafesinin sol tarafını
İşgal eden organına dairdi sanki
Dipsiz düşünceleri.

Hiçbir şey yapmadı.
Dudakları sessizdi, kelimeleri kilitli.
Havanın ayazında hafif kurumuş, çatlamıştı
Masaya ritmik ve bilinçsizce vurduğu sağ eli.

Hiçbir şey yapmadı.
Ben de beklemedim zaten.
Gözlerim göreve konsantreydi
Benim yaptığım tek şey onu izlemekti.

Hiçbir şey yapmadı.
Yapmasını beklemek ne haddimeydi ki zaten.
Onun kendine özgü olduğu tek anı
Düşünceliliğini bozmak
Bana göre değildi.

2 Kasım 2011 Çarşamba

I'll send an SOS to the world!

İnsan, hayatı boyunca asla hiçbir şeyden tatmin olmayacak yegane varlık. Hayatımı incelediğimde gördüğüm tek şey bu.

Hayatımın hiçbir döneminde bulunduğum durum huzurlu hissetmemi sağlayamadı. Hep bir sebep buldum üzülebilecek. Ya aşk hayatı, ya okul, ya arkadaşlıklar, az da olsa aile. Mutluluk bir süreç değildir, anlıktır mutluluklar ama huzur kalıcıdır, ama insan doğası gereği karamsardır, hep en kötüsünü düşünür iyi giden şeyleri görmez yokluğuyla tanışana kadar, hep eksik ne görüyorsa ona takılıp içindeki aydınlığı gölgeler. Hüzne aşığız aslında hepimiz. İtiraf edebilenimiz çok az.

Benim durumum biraz daha can sıkıcı. Bu tespiti yapıp da kendini değiştirmek için yeteri kadar çaba harcamamam da aptallıktan başka bir şey değil. Evet. Aptallık.

Hayatımda kötü giden bir kısmı gözüme kestirdiğim an, yolunda giden ne varsa onları da mahvetmeye, tek bir detaya takılıp bütünü bozmaya başlıyorum. Pire için yorgan yakmak tam olarak yaptığım şey. Bunu değiştirmeyi deneyerek daha da strese girdiğim için iyice içinden çıkamayıp sonra da kendime çok kızıp mutsuz oluyorum.

Mutsuzluğun bir süreç halinde ilerlemesi ama mutluluğun anlık olması kadar da saçma bir şey yok. Ama resmen öyle işte. İnsanlarla konuşmak, dertleşmek de bir yere kadar yeterli geliyor insana. Zaten aslında kimse kimsenin her zaman yanında değil, ve o beklediklerimizin yanımızda olmadığı zamanlar kendimizle tam olarak yüzleştiğimiz ve bizi çok da rahatsız eden anlara denk geliyor zaten.

Ben artık kendimi insanlara anlatamadığımı düşünmeye başladım. Beni en iyi anlayan şeyin şarkılar olması düşündürücü. Daha 20 yaşındayken bunu demek de mantıksız olsa da ruhum çok yorgun gibi hissedip daralıyorum. Hayata dair beklentimi arttırdıkça mutlu olmamın önüne büyük engeller dikiyorum.

Eskiden olsa beni mutlu edecek olaylar artık olması gereken buydu diye düşünmemi sağladığı için hiçbir şey ifade etmez oldu. Ne nankörüz, kaybedince anlıyoruz her şeyin değerini. HER ŞEYİN hem de. Kendimle ilgili yüzleşmem gereken çok şey var ama bu yüzleşmeyi yapacak gücüm de olmadığı için kaçıyorum sürekli. Yalnızlığımı ortadan kaldırmak için sürekli yanımda başkalarının olmasını onlarının sorunlarını dinleyip kendimi düşünmemek istiyorum. En yalancı kaçış yöntemi. İnsan kendinden nereye kadar kaçabilir ki? Sonra aynaya nasıl bakabilir peki?

Bu arada, yeryüzündeki en felaket duygu pişmanlık. Keşke kadar can yakan başka hiçbir kelime yok. Eminim buna.


- Bu şarkıyı belirli aralıklarla özlüyorum.


Real Time Analytics