Sus! Dedim. Bu bir ricadan çok bir emirdi. Kendi içimdeki korkunun desteklediği şüpheye. Sus! Dedim. İç sesim şüphenin bana söylediklerini aktarırken kanımı donduruyordu.
Ya boşunaysa? diyordu, gereksiz yere öyle bir savuruyorsun ki zamanını belki de, yazık! Ne kadarına değeceğini sanıyorsun? Hem ne kadar eminsin de bu yoldan gitmen gerektiğine, kararını yönlendirebiliyorsun? Sonucu seni tatmin edecek mi? Ya da bu bir sonuç olacak mı? İşlerin yolunda gideceğine emin misin? Peki ya içini rahatlatacak şeyleri dile getirecek cesaretin olduğuna? Doğru zamanı bulabilecek misin ha?
Dinlememeye çalıştım, sindirmek için elimden geleni yaptım ama bir süre görmezden gelmem bile onu kızdırmış sesinin tahmin edebileceğimden de yüksek çıkmasına neden olmuştu. Beni kendine inandırması demek, belirsizlikten çıkmaya gönül koymuşken yeniden karanlıklara gömülmem demekti.
Yüksek frekanslı sesinin arkasında ince bir ses daha duyuyordum, ona konsantre olmaya karar verdim. O sesi dinledikçe huzurun ve bir tutam heyecanın bana doğru süzülerek geldiklerini görüyordum.
Sakinleş, neden hep karanlığa bakıyorsun, aydınlık hiç olmasaydı karanlığın ayırdına varmak rahatsız etmezdi seni, gözlerinin alıştığı o olurdu. Umutsuzluk ve şüphe her zaman gölgelerini aydınlığa düşürüp gözlerini yorarlar. Oysa gölgenin düşmesini sağlayan bile ışıktır. Olumsuzu düşünme, karanlığı görme, aydınlığın daha üstün durduğunun ayırdına var artık. İhtimallerden kötü olan hep daha çok dikkat çeker ve seni kaçışa yönlendirir, şüphenin koynuna iter, yapma. Sen bildiğini oku, ne de olsa umudun da karamsarlığın da doğduğu yer aynı, aklın.
Biraz rahatladım ve o anda duymak için kendimi zorladığım sesin aslında şüpheden bile yüksek bir frekansa sahip olduğunu fark ettim, kulaklarımı isteyerek ve istediğimi fark etmeden şüpheye çeviren bendim. Başından beri sus dediğim de, ve aslında umudun konuşması için ona fırsat tanıyan, ona kurması gereken cümleleri söyleyen yine bendim.
Rahatladım ve aydınlığı dinlemek, karanlığı susturmayı kararlarımın arasına yerleştirdim. Şüpheyi demir bir kafese koyup sesinin bana ulaşamayacağına emin olduktan sonra heyecanı, umudu, cesareti ve güveni yakında tutmam gerektiğini aklımın bir köşesine not aldım. Bekleyişim sürüyordu, bu sefer daha da az kum kalmıştı kumsaatinde, heyecanım yavaş yavaş olgunlaşıyor, içimi gıdıklaması içten içe hoşuma gidiyordu.
Bugün çok Black Keys,
Too Afraid To Love You - http://fizy.com/#s/1ohvhi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder